Kur'ân-ı Kerîm'in inzâli ne demektir?
Cevap: Kur'ân-ı Kerîm'in inzâli (inişi), ilâhî zatın kelâmı olan ve kendisine layık bir şekilde levh-i mahfuzda yazılmış bulunan Kur'ân-ı Azîm âyetlerinin ve sûrelerinin bizim anlayabileceğimiz mübarek la- fızlar şeklinde ve Cibrîl-i emîn vasıtasıyla Resûl-i Ekrem Efendimiz'e zaman zaman tebliğ buyrulmasıdır.
Diğer bir ifade ile Kur'an'ın gayb âleminden görülen âleme sûretini göstererek tebliğ edilmesi ve beyan edilerek anlatılmasıdır. Buna "nüzûl" de denir.
Soru: İnzâl ile tenzil arasındaki fark nedir?
Cevap: İnzâl kelimesi, sözlükte "bir şeyi yukarıdan aşağıya bir defada indirmek" anlamındadır. Tenzil kelimesi ise "derece derece inmek" manasında kullanılır.
Kur'ân-ı Azîm'in levh-i mahfuzdan dünya semasına bir defada inmesine inzâl, dünya semasından Resûli Ekrem Efendimiz'e [sallallahu aleyhi vesellem] zaman zaman inmesine de tenzil denilmiştir.
Soru : Vahiy (îhâ) ne demektir?
Cevap: Vahiy veya îhâ kelimeleri, sözlükte “bir manayı insanın kendisine gizlice ve süratli bir şekilde aktarmak” anlamına gelir. Şeriatta ise Allah Teâlâ'nın dilediği hükümleri ve hakikatleri peygamberle rine özel yollardan biriyle bildirmesi ve belletmesidir.
Soru: İlâhî vahyin geliş yolları nelerdir?
Cevap: Vahiy şu dört şekilde gelir:
1. Sadık rüya yoluyla.
Hak Teâlâ, bazı hakikatleri peygamberlerine sadık rüyalarla bildirir. Mesela, Hz. İbrahim'in oğlunu kurban etmesi sadık rüya yoluyla emir buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz de [sallallahu aleyhi vesellem] nübüvvet ve risâletinin başlarında sadık rüyalar şeklinde bazı vahiyler almıştır. Bu vesileyle asıl ilâhî vahyi kabul için peygamber olacak kişide istisna bir durum ortaya çıkar ve daha azametli şekilde tecelli edecek olan vahiyler için de bir kabiliyet meydana gelir.
2. İlham yoluyla.
Allah Teâlâ, dilediği şeyleri peygamberlerinin kalplerine uyanık iken herhangi bir vasıta olmadan doğrudan ilham eder. Mesela, hadis-i şerifler bu şekildeki bir ilhamın eseridir.
3. Kitap yoluyla.
Hak Teâlâ, dilediği ezelî kelâmını peygamberlerine, melek vasıtası olmaksızın da bildirir. Mesela, Musa'nın [aleyhisselâm] Tûr dağında mazhar olduğu vahiy bu şekildedir.
4. Melek göndermek suretiyle.
Yüce yaratan, dilediği şeyleri melek vasıtasıyla peygamberlerine tebliğ buyurur. Nitekim Peygamber Efendimiz'e [sallallahu aleyhi vesellem] Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini Cibrîl-i emîn, zaman zaman gelip sözlü olarak tebliğ etmiştir.
Soru 14: İlham nedir?
Cevap: İlham, kalbe feyiz yoluyla gelen şeydir. Bir diğer ifadeyle ilham, bir âyet ile delil getirilmeksizin ve bir hüccete bakılmaksızın kalbe doğup sahibini amele davet eden bir ilimdir. Her bir ümmetin mazhar oldukları ilhamlar, genel için hüccet değildir.
Soru: Mushaf-ı şerif ne demektir?
Cevap: Mushaf, sözlükte “sahifelerden oluşan kitap” anlamına ge- lir. Istilahta ise Kur'ân-ı Kerîm'in bütün âyetlerini ve sûrelerini ihtiva eden kudsî, ilâhî bir kitaptır.
Soru: Mushaf-ı şerifte fazlalık veya noksanlık var mıdır?
Cevap: Hayır yoktur. Yüce Kur'an'ın bütün âyetleri ve sûreleri İslâm'ın başlangıcından beri toplanmış, sıralanmış ve Hz. Osman [radıyallahu anh] zamanında çoğaltılarak bütün İslâm merkezlerine gönderilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'in bütün âyetleri tevâtür yoluyla sabittir. Âyetlerin ve sûrelerin miktarını artırmak ve azaltmak mümkün değildir.
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ©
"Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız" (Hicr 15/9) âyeti buna şahittir. Aksi kanaatte ve harekette bulunanlar İslâm toplumlarının topyekün kabul ettiği bir hakikate muhalif olma rezilliğini işlemiş olurlar.
Soru: Âyet ne demektir?
Cevap: Âyet, sözlükte “alamet, nişan” anlamına gelir. Istilahta ise şanı büyük olan Kur'an'ın ihtiva ettiği, sonuna kadar birbirine bitişik olan uzun veya kısa cümlelerdir. Âyetlerin her biri Kur'ân-ı Kerîm'den bir parça olup öncesi ve sonrasından bağımsızdır.
Soru: Kur'ân-ı Mübîn'in âyetleri indikleri zaman ve mekâna göre ne şekilde isimlendirilir?
Cevap: Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri Mekkî, Medenî, arzî, semavî, leylî, nehârî, sayfî ve şitâî gibi kısımlara ayrılmıştır. Resûl-i Ekrem'e [sallallahu aleyhi vesellem] Mekke-i Mükerreme'de veya hicretten önce inen âyet ve sûrelere Mekkî denir. Medine-i Münevvere'de inenlere veya hicretten sonra inenlere de Medenî denir.
Peygamber Efendimiz'e [sallallahu aleyhi vesellem] yeryüzünde iken inen âyet ve sûrelere arzî, Miʻrac gecesinde semadayken inenlere de semavî denir.
Gündüzün inenlere nehârî, geceleyin inenlere leylî, yazın inenlere sayfî, kışın inenlere de şitâî adı verilmiştir.
Soru: Sûre nedir?
Cevap: Sûre kelimesi "parça” anlamına gelmektedir. Ayrıca "sûr-i medine" (şehrin suru) tabirini de hatırlatmaktadır. Bir şehrin surlarına, o şehri kuşattığı için bu ad verilmiştir. Istilahta ise sûre, mübarekKur'ân-ı Azîm'in en az üç âyetinden oluşan ve müstakil olan bir par- çasıdır. Sûre, âyetleri kuşattığı için bu adı almıştır. Sûre kelimesinin çoğulu "süver"dir.
Soru: Kur'ân-ı Kerîm'in başka isimleri var mıdır?
Cevap: Evet vardır. Kur'ân-ı Mübîn'in elli beş kadar değerli ismi nakledilmektedir. Furkân, kitâb, kelâm, mübîn, nûr, hüdâ, şifâ, zikr, hakîm, rûh, belâğ, mesânî, besâir, mecîd ve sırât-ı müstakîm isimleri gibi.
Soru: Sûrelerin de başka isimleri var mıdır?
Cevap: Evet, bazı sûrelerin birden fazla ismi vardır. Mesela, Fâtiha sûresinin yirmiden fazla ismi vardır. el-Vâfiye, el-Kâfiye, el-Kenz, en- Nûr ve Seb'u'l-Mesânî isimleri bunlardandır.
Bununla birlikte Bakara sûresinden Berâe (Tevbe) sûresine kadar- ki yedi sûre-i celileye "seb'u't-tivâl" (yedi uzun sûre) denir. Fâtiha'ya ve âyetleri az olan sûrelere de “mesânî” denilmiştir. Mesânîyi takip eden kısa sûrelere de "mufassal" denilir ki araları besmele-i şerife ile ayrıldığı için bu ismi almışlardır.
Soru: İlk ve son inen âyetler hangileridir?
Cevap: Bu konuda birden fazla görüş vardır. Sahih olan görüşe göre, ilk inen âyetler Alak sûresinin ilk beş âyetidir. Diğer bir görüşe göre de ilk inen âyetler Müddessir sûresinin "Ey bürünüp sarınan (resûlüm!)" (Müddessir 74/1-5) âyetleridir.
En son inen âyet ise Bakara sûresinin,
وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
"Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verile- ceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının” (Bakara 2/281) âyet-i celilesidir. Resûl-i Ekrem hazretleri bu âyet-i kerimenin inmesin- den dokuz gece sonra ahirete göç etmiştir.
Bir görüşe göre de en son inen âyet ribâ (faiz) hakkındaki âyet-i celiledir. Bir rivayete göre de Nisâ sûresinin,
يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِى الْكَلَالَةِ إِنِ امْرُؤُا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَةٌ أَحْتُ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكْ وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَةٌ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الظُّلُمَانِ مِمَّا تَرَكُ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةٌ رِجَالًا وَنِسَاءٌ فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِ الألقبين يُبَيِّنُ الله لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ .
"Senden fetva isterler. De ki: 'Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kız kardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır.' Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir" (Nisâ 4/176) âyet-i celilesidir. En son indirilen sûre de Tevbe (Berâe) sûre-i Şerifesidir.
Soru: Kur'ân-ı Mübîn'in sûreleri ve âyetleri ne kadardır?
Cevap: Kur'ân-ı Kerîm'in sûrelerinin sayısı 114'tür. Sûrelerin ilki Fâtiha-i şerife, sonuncusu da Nâs sûre-i celilesidir.
Yüce Kur'an'ın âyetlerinin sayısı da 6616 'dır.¹ Bununla birlikte âyetlerin sayısı hakkında ihtilaf vardır. Bazılarına göre, iki âyet sayılan Kur'an ibareleri diğer bazılarına göre bir veya üç âyet olarak kabul edi- lebilmektedir. Yoksa hakiki miktarında ihtilaf yoktur.
Kur'ân-ı Mübîn'in harfleri ise 323.670 kadardır.
Soru: Kur'ân-ı Kerîm bakımından "nas", "muhkem" ve "müteşâbih" nedir?
6 Günümüzde yapılan sınavlarda 6236 görüşü tercih edilmektedir.
Cevap: Nas, anlamı çok açık ve net bir şekilde anlaşılabilen, başka bir anlama veya tevile ihtimali olmayan âyetlerdir. Muhkem, kendi- siyle kastedilen mana belirli olup tahsisten, tevilden ve nesihten uzak bulunan Kur'an âyetidir. Mesela,
انَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
"Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara 2/231) âyeti gibi. Cenâb-ı Hakk'ın zatına ve sıfatlarına delalet eden Kur'an nasları bu türdendir. Bu tür âyetlerde nesih ve değişme ihtimali de yoktur.
Müteşâbih ise manası gizli olup, idrak edilmesi asla beklenmeyen bazı Kur'ân âyetleridir. Sûrelerin başlarındaki “hurûf-ı mukattaa” gibi.
Soru: Yüce Kur'an'ın ebedî bir mucize olması nasıldır?
Cevap: Kur'ân-ı Kerîm, birçok açıdan ebedî bir mucize olup onun lafız ve ibareleri i'caz derecesindedir. Birçok hakikati en kısa, en fasih ve edebî bir şekilde beyan etmek, Kur'ân-ı Mübîn'e has bir özelliktir. Hiçbir fasih ve beliğ kimse, bunların bir benzerini meydana getiremez. Nitekim yüce Kur'an, bütün insanları bu şekilde bir benzerini getirme- ye davet ettiği halde hepsi de bundan aciz kalmışlardır.
Kur'ân-ı Mübîn, geçmişe ve geleceğe ait birçok hakikati haber ver- miş, bunlar da daha sonradan haber verildiği şekilde ortaya çıkmış, böylelikle Resûl-i Ekrem'in [sallallahu aleyhi vesellem] doğruluğu açıkça an- laşılmıştır ki bu da bir mucize eseridir.
Soru: Peygamber Efendimiz'in risâletini kuvvetlendiren Kur'an mucizesi ile diğer peygamberlerin mucizeleri arasında ne gibi farklar vardır?
Cevap: Diğer peygamberlerin nübüvvet ve risâleti belirli bir topluluğa ve zamana mahsus olduğundan mucizeleri de kendi hayatlarıyla sınırlıdır. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in [sallallahu aleyhi vesellem] risâleti ise kıyamete kadar süren, bütün insanlara yönelik olduğundan, onun en yüksek mucizesi olan yüce Kur'an da kıyamete kadar yeryüzünü nurlandırmaya, bütün beşeriyete hitap etmeye devam edecektir.
Kur'ân-ı Hakim mûcize bir kelâmdır ki Hâtemü'l-enbiya Efendimiz'in hak peygamber olduğuna şehadet etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'in asırlardır bir harfi bile değişmeden devam etmesi, kendisinin ebedî bir mucize olduğunun parlak bir delilidir. Bu hakikati, on dört asır önce Kur'ân-ı Mübîn,
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
"Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız" (Hicr 15/9) âyet-i celilesiyle bütün dünyaya ilan etmiştir.
Soru: Ayet-i celilesinin meali nedir?
الَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مِينَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهَ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَانًا فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ )
Cevap: Bu âyet-i kerime şu mealdedir: "O kimseler ki Allah'ın ahdini (Allah'ın rab olması hususundaki ikrarlarını), dinî vazifeleri yemin ile bağ- ladıktan sonra bozarlar ve Allah'ın bağlanmasını emrettiği şeyleri (akrabalık hukukunu) keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte asıl hüsrana uğrayan- lar onlardır. Ey insanlar! Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki sizler ölüler idiniz, sizleri diriltti, sonra sizleri öldürecektir, sonra da diriltecektir, daha sonra da O'na, O'nun büyük mahkemesine gönderileceksiniz" (Bakara 2/27-28).
Soru: âyetleri insanlara neleri emir buyurmaktadır?
الَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللهِ .
Cevap: Bu âyetler şu hususlara riayeti emir buyurmaktadır:
1. İnsan verdiği sözde durmalı, yaptığı sözleşmelerin hükümleri- ne uymalı, dinî inançlarını ve vazifelerini güzel bir şekilde korumaya çalışmalıdır.
2. İnsan, akrabalarının haklarına riayet etmeli, onlarla irtibat hâlinde olmalı, onlara gerektiği ölçüde yardım etmeli, onları ziyaret ederek kalplerini hoş tutmaya çalışmalıdır. Akrabalarla mücadeleden, çeke- memezlikten ve irtibatı kesmekten kaçınmalıdır.
3. İnsan, Allah Teâlâ'nın hükümlerine ve yurdunun gerekli kanunlarına riayet etmelidir. İnsanlığın menfaatine çalışmalıdır. Kötü davranışlarıyla ve sözleriyle genel ahlâkı bozmaya, toplumun varlığını sarsmaya cüret etmemelidir. Dünyanın fesadına değil, nizam ve intizamina gayret etmelidir.
4. İnsan, geldiği ve döneceği yeri, ilâhî kudret ile nasıl meydana geldiğini iyice düşünmelidir. Âkıbetinin ne olacağını düşünüp taşınmalı, manen uyanık bir halde olmalıdır. Hakiki geleceği temin edecek ibadet ve taatle uğraşmalı, hayatın boş heveslerine mağlup olmamalıdır.
Soru: Ayet-i kerimesinin meali nedir?
وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللهِ مِنْ وَلِي وَلَا نَصِيرٍ
Cevap: Bu âyet-i celile şu mealdedir: "Sen yahudi ve hıristiyanların dinlerine tâbi olmadıkça elbette senden memnun olmayacaklardır. De ki: Şüp- hesiz Allah'ın hidayeti, gösterdiği hak yol yok mu, işte asıl doğru yol, asıl kur- tuluş yolu odur. Artık sana gelen ilimden (ihsan buyrulan ilâhî bilgiden) sonra -sözün gelişi- onların hevâ ve arzularına tâbi olacak olsan senin için Allah tarafından ne bir dost ne de bir yardımcı vardır" (Bakara 2/120).
işlerinin ehliyetli, dirayetli, faziletli ve ehil kimselere verilmesini em- retmekte, milletin fertleri arasında devamlı olarak adalet ve hikmetle hükmedilmesinin gerekli olduğunu göstermekte ve Allah Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarının bir hikmet ve maslahata dayandığına işa- ret buyurmaktadır. Çünkü Cenâb-ı Hak Hakîm-i Zîşan'dır, yegâne hü- küm koyucudur. O'nun koyduğu ve tebliğ buyurduğu hüküm, hikmet gereğidir, feyiz ve saadet vesilesidir. Artık onun tersini düşünmek, ona muhalefette bulunmak elbette ki akıl ve şuuru, muhakemesi yerinde olan insanlara yakışmaz.
Soru : Ayet-i kerimesinin meali nedir?
يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ الله لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ حَلَالًا طَيِّبَا وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي أَنْتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ
Cevap: Bu âyet-i celile şu manayı ifade etmektedir: "Ey Allah'a iman etmiş olanlar! Allah'ın sizlere helâl kılmış olduğu şeyleri (kendinize) haram kılmayınız, sınırı da aşmayınız (israfa düşmeyiniz). Şüphe yok ki Allah haddi aşanları sevmez. Allah'ın sizleri helâl ve pak olarak rızıklandırdığı şeylerden yiyiniz ve kendisine iman etmekte olduğunuz Allah'tan korkunuz (takva üze- re olunuz)" (Mâide 5/87-88).
Soru : Yukarıdaki iki âyet-i kerimeden ne gibi ilhamlara mazhar olabiliriz?
Cevap: Bu iki âyet-i kerimeden çok şeyleri ilham olarak alabiliriz. Bununla ilgili olarak şunları işaret buyurmaktadır: "Hakiki mümin- ler, Hak Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarına olduğu gibi itaat ederler. Bunları değiştirmeye ve bozmaya cüret etmek hatırlarından bile geç- mez. Her hususta orta yolu tutmaktan ayrılmazlar. Servetlerini ve hay- siyetlerini güzel bir şekilde korurlar. İktisadi ve içtimaî hayata uygun
yaşarlar. Kalpleri Allah korkusuyla ve muhabbetiyle doludur. Hem Hak Teâlâ'nın hem de yaratılmışların haklarına riayet ederek takva ve fazilet örneği bir kimse olarak yaşarlar."
Soru :Ayet-i celilelerinin meali nedir?
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيم .
Cevap: Bu âyet-i celileler şu mealdedir: "Müminler ancak o kimseler- dir ki Allah zikrolunduğu zaman kalpleri titrer (korku ve haşyet içinde kalır) ve kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların imanlarını artırır, Kerîm olan Rab'lerine karşı tevekkül ve güven içinde bulunurlar. Onlar, o kimselerdir ki namazı layık olduğu şekilde kılarlar ve kendilerini rızıklandır- dığımız şeylerden infak ederler. İşte gerçek müminler onlardır. Onlar için Rab'leri katında (ilâhî huzurda) mertebeler, bağışlanma ve bitmez tükenmez rızık vardır" (Enfâl 8/2-4).
Soru : Ayet-i kerimesi gerçek müminlerin ne tür özelliklere sahip olmaları ge- rektiğine işaret etmektedir?
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ الله..
Cevap: Bu mukaddes nazm-ı şerif, insanların iman ile hakkıyla bezenmeleri için şu tür özelliklerle vasıflanmalarını işaret etmektedir:

Yorumlar
Yorum Gönder