İstabulun Feth-i Timurtaş Uçar Hoca

 


 Aziz müminler, asil müslümanlar, yeryüzüne ezeli ve ebedi bir dava için gelmiş bulunan müslümanlar, o davayı tahakkuk ettirinceye kadar dünya üzerinde sükunet bulmaya, huzur bulmaya, rahat etmeye, istirahat etmeye imkân ve ihtimal bulamayacaklardır.

  • Davayı tahakkuk ettirinceye kadar. Nedir yeryüzünde Müslümanın peşinde koşması gereken dava nedir?
  • Bunu yine Kur'an-ı Kerim'den öğreneceğiz ve bunu tespit ettikten sonra Sultan Fatih'in İstanbul'u fethi üzerinde biraz daha değişik açıdan, biraz daha başka bir yönden durmaya çalışacağız.
  • Aziz müminler, Kur'an-ı Mübin, Müslümanlara şöyle bir emir veriyor. وَقَاتِلُهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلّٰهِ Suresinin 193 numaralı ayeti. Ey Müminler ve Müslümanlar! Yeryüzünde fitne ve fesat kalmayıncaya kadar, din-i celil-i İslam'ın bütün yeryüzüne hâkim olmasına kadar, din-i celil-i İslam'ın Allah'ın oluncaya kadar, kafirlerle, din düşmanlarıyla mücadele etmeye, mukatele etmeye devam ediniz.

  • Yeryüzünde Allah'ın dediği oluncaya kadar, yeryüzünde Allah'ın hükmü geçinceye kadar, bütün kıtalarda İslam'ın hükmü geçerli oluncaya kadar, devam ediniz, gazaya, cihada devam ediniz, cihada devam ediniz hükmü böylece Kur'an'da kesinlikle yer almış bulunuyor. Demek ki aziz müminler, din, yeryüzünde din Allah'ın oluncaya kadar, ne demek bu? Allah katında din, hepimizce bilindiği gibi İslam'dan başkası değildir. اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ Allah katında din ancak İslam'dır, ancak İslam. Ve yeryüzünde din diye kıtalarda, dünya üzerinde insanlığın din zannettiği, din, dinî inançlar zannettiği,

  • Batıllar, hurafeler, haksızlıklar ortadan kalkıp da dünyaya Allah'ın dini hakim oluncaya kadar ehl-i küfürle mücadele edin. Bakara suresi 193 numaralı ayet. İşte bu ayet-i kerimenin ışığında İstanbul'un fethine bakacağız. Ve en sabit nokta buradan başlayacak. Efendiler, Bakınız, bu vazife terk edilirse ne olur? Bunu da Kur'an'dan şimdi arz edeceğim. İstanbul'u fethetmek üzere Sultan Fatih'den önce ilk defa

  • Emeviler zamanında, Emeviler zamanında Abdurrahman bin Velid kumandasında bir İslam ordusu gelmiştir İstanbul'a. İslam ordusu. Hazreti Muhammed Efendimizin mübarek ruhunu Allah'a teslim ettiği tarihten elli altı sene sonra İstanbul'a bir İslam ordusu gelmiştir. Devir Emeviler devridir. Kumandan Abdurrahman bin Velid'dir. Bu ordunun esası sahabedir. Muhammed Mustafa'dır. Aleyhisselatü vesselam. Sahabe ordusu. Bu ordunun içerisinde doksan küsur yaşına varmış, saçları bembeyaz, gözleri dipdiri, kulakları bütün Kur'an'ı açık, gönlünde Allah'tan başka bir sevda bulunmayan Hazreti Eyüp Sultan da var. Eyüp Sultan. İstanbul'a geldiler. İstanbul'un İslami kaynaklarda adı Konstantiniyedir. Yani Konstantin şehri. Konstantinler şehri. Eyüp Sultan, Bedir cengini görmüş bir sahabi. Uhud cengini görmüş bir sahabi. Hendek Harbi'ni görmüş bir sahabi. Hazreti Habibullah'ı yedi ay evinde misafir etmiş sahabi. Resulü Zişanımızın akrabası, sancaktarı, bahtiyarı İstanbul'a gelmiş. Bir münakaşa yapılıyor. İstanbul'un etrafında öyle korkunç surlar var ki, hisarlar surlar, sur ile kaplı.

  • O surları delmek, yıkmak, yırtmak mümkün değil. Kaç bin defa tecavüz edilmek istenmişse de muvaffak olunamamış. İstanbul'un etrafı öyle müstahkem, öyle kuvvetli, kudretli, taşlarla örülmüş, surlarla çekilmiş ki, giriş mümkün değil. Öyle bir kala için almışlar. Bu kalanın üzerine çıkıp içeriye atlamak, doğrudan doğruya tehlikenin içine atlamak. Bu mevzular konuşulurken, sahabeden bir kısmı İstanbul surlarının üzerine çıkıp da içeriye atlamak iradesini ortaya koydukları zaman, bir kısmı şu ayet-i kerimeyi okuyorlar. وَاَنْفِكُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْكُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَ Ayet. Bu da Bakara suresinin 195 numaralı ayeti. Ey Allah'ın kulları! Kendi elimizle kendinizi tehlikeye atmayın! Ayetini okuyorlar. Ve bunu bu manada tefsir etmeye çalışıyorlar. Orada Eyüp Sultan kalkıyor, bütün heybetiyle ayağa kalkıyor. Bu ayetin manası bu değildir diyor. Bu ayet-i kerime, وَلَا تُلْكُوا بِاَيْدِيكُمِ لَتَّهْلُكَ Kendinizi tehlikeye atmayın. Ayet-i kerimesi nazil olurken, Hazret-i Peygamber'e gelirken, ben o esnada oradaydım diyor. Ayet nazil olurken oradaydım. Bu manada gelmedi. Biz Allah Rasûlü'ne şöyle söylemiştik de bu ayet şöyle gelmişti diyor.

  • Demişler ki ashab-ı kiram bütün cenkleri kazanmışlar, Uhud'u, Hende'yi, Bedir Harbi'ni kazanmışlar, etrafı susturmuşlar, çevrede hakimiyet dini İslam'ın eline geçmiş, artık o civarda müşrik kalmamış, putperest kalmamış, hepsini İslam'a çevirmişler ve sonra Resulullah'a demişler ki ya Resulallah, Allah bize nusret verdi, Arabistan yarımadasında İslam'ı hâkim hâle getirdik, artık bundan böyle vazife gel, evimizle, barkımızla uğraşalım, eşya toplayalım, bir de biraz zengin olalım, mal yıralım, madde toplayalım, evimizle, barkımızla uğraşalım, biraz istirahat edelim, biraz dinlenelim, biraz yatalım, dinlenelim, dedik diyor Eyyûd Sultan. Resulullah'a böyle söyledik.

  • Efendimiz bir dakika daldı daha ağzından bir kelime çıkmadan, arş-ı âlâdan Cebrail geldi. وَلَا تِلْكُوا بِاَيْدِيكُمِنَا التَّهْلِكَ Cihadı, gazayı, savaşı, kâfirlerle mücadeleyi terk etmek suretiyle kendimizi tehlikeye atmayın, ayeti geldi diyor. Gazayı terk ederseniz, savaşı terk ederseniz, Mücadeleyi bırakırsanız, eşya peşine, madde peşine, menfaat peşine, yazlık saraylar, kışlık köşkler peşine, madde menfaat peşine koşar da, İslam'ı hakim kılma davasını, yeryüzünde Allah'ın hükmünü imka davasını, cihadı, gazayı, savaşı terk ederseniz, kendi kendinizi tehlikeye atmış olursunuz diye Allah'tan ayet geldi diyor. Ayete bakın. İşte, bu âyetlerin ışığı altında İstanbul'un fethini inceleyeceğiz. Göreceksiniz ki, aziz mü'minler,

  • Sultan Fatih, İstanbul'u fethetmek suretiyle, Avrupa'da ve Asya'da küfür üzerine kurulmuş bulunan yirmi küsur devleti, kâfir devleti ortadan kaldırmıştır. Yeryüzünde küfür üzerine kurulmuş yirmi küsur devleti, devlet-i kafireyi, kafir devleti yeryüzünden ve haritadan silmiş. Kim silmiş? Sultan Fatih silmiş bu dava için. Üç tane imparatorluğu ortadan kaldırmış Sultan Fatih. Tarihden ve coğrafya sahasından yirmi türlü, yirmi küsur devleti, üç tane imparatorluğu tarihten ve coğrafyalar silmiş ve onların yerine İslam'ı hakim kılmış Sultan Fatih. Hükümdar olduğu müddet içinde sultanlığı, hükümdarlığı zamanı içerisinde kendi devrinde üç yüz seksen tane cami inşa ettirmiş. Üç yüz seksen. Sultan Fatih'in gayesi, yeryüzünde

  • Allah'ın dinini hâkim kılmak. Bunun dışında hiçbir gayesi yok. Burayı anlamak lazım. Cihattan başka, gazadan başka, Allah'ın dinini hâkim kılmaktan başka bir gayesi yok Sultan Fatih. Bu gayenin dışında Fatih'i bulamayız. Bu davanın dışında Sultan Fatih yoktur. Ve İslam'ın da gayesi budur. Bakınız bu ayet-i kerimeleri bir hadis-i şerif şöyle izah ediyor. مَنْ مَاتَ وَلَمْ يَغْزُ وَلَمْ يَنْبِ مَاتَ مَيْتَةً جَاهِلِيَّةً Manaya dikkat ediniz. مَنْ مَاتَ Hangi Müslüman ölürse وَلَمْ يَغْزُ Gaza etmeden, cihad etmeden ölürse dinini hakim kılıncaya kadar evinde, memleketinde, cemiyetinde, çevresinde, dünyasında, nefsinde, neslinde Allah'ın hükmü geçinceye kadar mücadele etmeden ölürse, bu mücadeleye karar vermeden, niyet etmeden ölürse, matemeyt eden cahiliyeten aynen Ebu Cehil gibi kafir olarak ölmüştür. İslam'ın hakim olmasıdır dava. Vallahi bundan başka dava yok.

  • Bu hadisi şerifi şerh eden, izah eden âlimler, bir Müslümanın ayakları ömrü boyunca Kâbetullah yolunda gidip gelmekle aşınsa, bir Müslümanın dudakları Kur'an okumakla aşınsa, bir Müslümanın parmakları tesbih çekmekle aşınsa, bir Müslümanın yüzü secde etmekle aşınsa, ama o Müslüman da yeryüzüne Allah'ın dinini hâkim kılmak için gaza ve cihat, gayreti, hasreti, rağbeti, niyeti olmadan, kalbinde Allah'ın dini hâkim olsun da, yeryüzünde hükmü İlahi geçsin diye, bir niyet ve gayret olmadan ölse, o Müslüman kâfir olarak ölmüştür, diyor. Yeryüzüne İslam hükmediyor mu bugün? İstanbul'a İslam hükmediyor mu bugün? Soruyorum. Parti hırtı ayırmadan soruyorum. Zengin fakir ayırmadan soruyorum. Kadın, erkek ayırmadan soruyorum size, bugün din-i İslam, İstanbul'a hükmedebiliyor mu?

  • Bunun sualini vereceksiniz. Bu sualin cevabını vermeye mecburuz. Sultan Fatih'in zamanında, İstanbul'a İslam hakim idi. Şimdi İslam hakim midir? Hakimiyet İslam'ın mıdır? Şu caddelere, sokaklara İslam hakim midir? Deniz kıyılarına, caddelere, etrafa, mektuplara, kitaplara, televizyon aynasına, radyo mikrofonuna, gazetelere İslam hâkim midir neyin midir? Bu netice elde edilinceye kadar çalışmayan, mücadele etmeyen, bu davada canını malını harcamayanlar, kıldıkları namazla beraber cehenneme gideceklerdir. İslam hâkim olacak. Sultan Fatih'in derdi, davası, sevdası buydu. Yeryüzünde İslam hâkim olsun diye başka ne olabilirdi ki? وَقَاتِلُوهُمْ Onlarla çarpışın! Bu emri veren Allah'tır. حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ Yeryüzünde Allah'ın kullarını Allah'a ibadet etmekten geri koyan fitneler kalkıncaya kadar, bugün Allah'ın kullarını Allah'a ibadet etmekten geri koyan bunca musibetler varken, Müslüman nasıl huzur duyabilir? Müslüman nasıl mes'hud olabilir? وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلّٰهِ Bir diğer âyette, bütün din Allah'ın oluncaya kadardır.

  • Din Allah'ın hükmüdür. Allah'ın hükmü geçinceye kadar. Bugün İstanbul'da Allah'ın hükmü geçmiyor. Bütün mahalle bakkalları meyhaneye dönmüş. Eğer İstanbul'da Allah'ın hükmü geçseydi, kimse bir damla iç içemeyecekti. Eğer deniz kıyılarında, deniz sahillerinde Allah'ın hükmü geçseydi, kadınlarla erkekler hayvani bir iştahla beraber denize giremeyeceklerdi. Bugün Allah'ın hükmü geçseydi, Aksaray meydanında ayakta kimse kadın satamayacak, kimse şarap içemeyecekti. Eğer Allah'ın hükmü geçseydi, İstanbul boğazında, meyhanelerde, gazinolarda, biskoteklerde alenen zina edilemeyecekti. Eğer Allah'ın hükmü geçseydi İstanbul'da, okullarda ve üniversitede kimse Allah'ı hikmet etmeyecekti. Eğer İslam'ın hükmü geçseydi televizyonda, aşk gemisi namında zina ve fuhuş hareketi gösteremeyecekti. Demek ki

  • İslam hakim değil. Sen istediğin kadar namaz kıl. Eğer senin davan ve derdin, İslam'ı hâkim kılmak değilse, o namaz seni cehenneme götürecektir. Gayen bu değilse. Çünkü işin aslı budur. Hocam sen bunu nereden söylüyorsun? Kur'an'dan söylüyorum. Hepimizin ezbere bildiği bir sure var. Eraeytel lezi suresi. Ki Kur'an-ı Kerim'de maun suresi diye geçer. Eraeytel lezi yukezzibi giddin. Sureyi biliyorsunuz. O sure içinde namaz kılanlarla alakalı korkunç bir ayet var. Namaz kılanlarla. Namaz kılmayanlarla değil, namaz kılanlarla alakalı bir ayet. Ama korkunç bir ayet. Ne diyor Hz. Allah? فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ اَلَّذ۪ينَهُ اَهُمْ Ya Rabbi, bu ayeti kerimenin karşısında Ürküyorum, ürperiyorum ve korkuyorum.

  • Rabbül Alemin buyuruyor ki, sadece namaz kılmaktan ibarettir İslam anlayışı içinde. Ben namazımı niyazımı kılıyorum ya, benim vazifem bitmiştir deyip de, kızına, karısına, oğluna, yavrusuna, cemiyetine, cemaatine, yönetimine aldırış etmeyen, Gibiş İslam mı değil mi? Benim evimde İslam yaşanıyor mu yaşanmıyor mu? Okuduğum gazetede fahişelerin resmi var mı yok mu? Seyrettiğim televizyona İslamiyet hakim mi değil mi diye düşünmeden, dert etmeden, sevda etmeden sadece namaz kılıp da cemiyetin gibişini rezalette görmeyen, namaz kılmaktan ibaret bir İslam anlayışı taşıyan ve böylece namaz kılanlar, cehennemin en altındaki azaba dahi olacaklardır, diyor. Ayet kardeşim, Kur'an söylüyor. Teveylüllil musallin. Vay şu namaz kılanların haline. Ayet. Cehennemin en altındaki azap derecesi, cehennemin en altındaki azabın Azab-ı İlahi'nin tecellisi, ben namaz niyaz kılıyorum ya, başka kimseye karışmam. Etliye, sütliye karışma arkadaş. Kıl namazını cennete gidersin. Deyip de böyle namaz kılanlar, vallahi cehennemin en altına gideceklerdir. Ayet-i ilahiyeti. Ne zannediyorsun sen İslam'ı? Yaşadığın cemiyete İslam hakim oluncaya kadar durmayacaksın. Sen duruyorsun. Sen biliyorsun, Sultan Fatih durdu mu? Evet. O halde, şimdi İstanbul Fethine girebiliriz, bu girişten sonra.

  • Aziz Müminler, asil Müslümanlar, Sultan Fatih, Allah'ın sonsuz rahmeti, onun üzerine olsun inşallah Sultan Fatih. Hazret-i Fatih Sultan Muhammed Han, resmi şey bu, bütün hazırlıklarını yaptı. İstanbul'a hâkim olmak, İstanbul'a nefsiyle değil diniyle hâkim olmak, dinini hakim kılmak İstanbul'a. Derdi, davası, düşüncesi bu. Bunun için bütün hazırlıklarını ikmal etti Sultan Fatih. Dini bir dava olarak ortaya çıktığın için de, o günkü âlem-i İslam'da ne kadar ulema, ne kadar evliya, ne kadar dervişler, Ehlullah varsa hepsine davetiye yazdı, gelin İstanbul'un fetih hareketine katılın dedi. Yeryüzündeki bütün İslam dünyasına name yazıyor, mektup yazıyor Sultan Fatih. Ne kadar evliya varsa, ulema varsa, aşıklar, salihler, zakirler, fakirler, dervişler, sufiler, tarikat erbabı hepsini topluyor. saflarında, bugün ok meydanı dediğimiz, ok meydanı Kasımpaşa'da, ok meydanı dediğimiz sahanın ortasında bütün bu Allah dostları için, ehlullah için, evliyaullah için muazzam bir karargah inşa ediyor. Hepsini orada topluyor.

  • Benim askerlerim top güllesi atarken, benim askerlerim ok atarken siz de burada İstanbul'un fethi için durmadan tesbih çekip Allah'a yorulacaksınız diyor. Öyle başlıyor Sultan Fatih. Tarihlerde bunlar yazılmıştır. Sar yanına devrinin en büyük alimlerinden, en büyük evliyasından, dilden bile kerametleri dolaşan Akşemseddin Sultan. Göğsüne kadar uzayan, bembeyaz sakalıyla, arşa yükselen başıyla, yeryüzünün sekalanı ağırlığı olan Cenab-ı Akşemseddin, Sultan Fatih'in yanında yer alıyor. İstanbul fethine böyle çıkıyorlar bunlar. Sol tarafında, küçükten beri kendisini terbiye eden, kendisini yetiştiren bir diğer hocası, Malla Gürani Hazretleri. Beraber! Bir Edirne'de bir meclis-i meşret açıyor. İstanbul'u fethetmeye karar veriyoruz. Paşalarım, beylerim, alimlerim, evliyalarım, dostlarım, hocalarım, herkes fikrini söylesin diyor. Fikrini söylesin. İstanbul'un fethine karar veriyoruz. Yeryüzüne İslam-ı katin kılmak için Bizans'ın surlarının yıkılması lazımdır diyor. Başka çare yok. Herkes fikrini söylüyor.

  • Umumiyetle paşalar ve beyler, İstanbul fethinin aleyhinde, aman sultanım diyorlar, İstanbul'un surları çok kalın, kimse aşamaz geçemez. İstanbul'u zapt etmek kolay değil. Hem sonra İstanbul'u zapt etsek bile elimizde tutamayız. Bütün Avrupa'nı hırslayan devletleri bize harba çar bizi mahl eder diyorlar. Devlete çok pahalıya mal olur diyorlar. Hatta Sultan Fatih'in veziri azamı başbakanı mevkiinde olan Çandarlı Halil kalkıyor. Çandarlı Halil Paşa ben bu fethe İstanbul üzerine cihada gitmeye karşıyım diyor. Çandarlı Halil Paşa o bile karşı. Olmaz diyor, muvaffak olamayız diyor. Çok pahalı yaman olur diyor, mahvoluruz, ordu gider diyor, devletimiz söker diyor. Hayır! Akşemseddin Sultan kalkıyor, Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselatü Vesselam'ın müjdesi var, haberi var, İstanbul'un fethi vallahi nesne olacaktır diyor. Oradan Molla Gürani kalkıyor, Ben de Akşemseddin Sultan'ın fikrindeyim, İstanbul fetholunacaktır diyor. Gül Sultan'ım, gül fethi senindir diyorlar. İmanı görüyor musunuz?

  • İslam'ı, İstanbul'u fetheden İslam'ın imanıdır. İstanbul'u fetheden Kur'an'ın zıyasıdır. İstanbul'u fetheden Hz. Muhammed Mustafa'nın tebişiradıdır. Var mı bunun nefesi? Top, tüfek vesaire onlar işin yan tedbirleri. Bir yan tedbir var, bir can tedbiri var. İstanbul'u fetheden tedbirlerin can, can tedbirleri iman, iman, iman. Yan tedbirler top veya sayır silahlar. Ve İstanbul kuşatılıyor. Bir buçuk ay İstanbul surları kuşatılıyor. Hücum, hücum, hücum, hücum, hiçbir netice yok. Kırk beş gün geçiyor. Hiçbir hayamet yok. İstanbul'un fethi mümkün olmuyor. Askerler yavaş yavaş usanmaya başlıyorlar. Yorulmaya başlıyorlar. Fakat Akşemseddin Hazretleri mazgal mazgal gezerek, gazilerin, yiğitlerin, Allah'ın dostları gayret edin, İstanbul sinir alacaktır diyor. Tek tek geziyor. Bu mana içinde muhasara devam ediyor, kuşatma devam ediyor. Yorgunluk gelmiştir, bıkkınlık Bir de bir dedikodu yayılıyor. Diyorlar ki ya bu Sultan Fatih, canım böyle şey olur mu? Pecrübeli paşaların elini alarak göklere doğru kaldırıp, ya ben Bizans'ı alırım, ya Bizans beni değiştiriyor zaten. Ya ben Bizans'ı alırım, ya Bizans beni. Şu karara bakın. Nihayet muhasara çok çok uzamıştır. Bir alamet, bir işaret yoktur hala. Allah-u Teala imtihan etmektedir. Allah-u Teala onların sabırlarını, metanetlerini, tahammüllerini imtihan etmektedir.


  • Ulemaya, Kur'an'a, sünnete, Evliyaullah'a, itimatlarını imtihan etmektedir. İmtihan içinde imtihan. Allah-u Teala imtihan etmek istediği bir kulun başına baş ağrısı verir. Baş ağrısı. Başın ağrır, ağrır, ağrır. O ağrıya, musibete ilahi kanunlar dahilinde sabredersen imtihanı kazanırsın. Sabretmesen cehenneme odur alırsın. İmtihan ediyor. Evet. Nihayet öyle bir an geliyor ki Sultan Fatih sıkılıyor iyice. Değil mi sıkılıyor? Çok yakın dostu ve sırdaşı Bursalı Ahmet Paşa'yı yanına çağırıyor. Bursalı Ahmet Paşa. Paşam gel bakayım buraya diyor. Benim sultanım, efendim, hocam Akşemseddin Hazretleri İstanbul'un fethi nasip olacaktır dedi ama hala bir işaret yok. Gizlice git, tekrar emrini, fermanını ve ne görüşlü olduğunu bana getir Ahmet Paşa diyor. Gizlice Ahmet Paşa geliyor, yaklaşıyor çadırına Avşem Seddi'nin ve diyor ki, Efendi Hazretleri, Sultanın Efendi'ni gönderdi. Soruyorlar, Hocamın sözüne, hocamın işaretine sonsuz itimadım var. Ama fetih ne zaman ve nasıl müyesser olacak, bize bir ümitle bir haber versin dediler diyor. Haber! Eğrip kulağına Ahmet Paşa'nın Akşemseddin Hazretleri, git sultanıma söyle, merak etmesin, bunca ehlullah burada, bunca cündullah burada, bunca Asakir-i İslamiye buradayken

  • İstanbul'u zapt etmeden titriyeceğiz diyor. Git söyle sultana. Merak etmesin. Ahmet Paşa geliyor. Sultanım böyle böyle söyledi diyor. Sultan Fatih kabına sığmıyor. Celallenmiş dehşet içinde hayır Paşa hayır diyor. Hocama git. Veli nimetine git. Hepin ne zaman olacağını saatini saniyesinin dakikasını bana haber versin, yoksa karışmam diyor. Saklamasın. Fethi ne zaman olacak? Vaktiyle safir istiyorum diyor. Geliyor Bursalı Ahmet Paşa, Efendi Hazretleri Sultan Gadaplı, Sultan Celalli diyor, fethin hangi saatte nasip olacağını soruyor. Bunun üzerine yine gizli bir emir veriyor, haber veriyor.

  • Muhasaranın ellinci günüdür, elli gündür çarpışıyorlar. Netice yok. Git sultanıma söyle diyor. 29 Mayıs 1453 Salı günü biliyorsunuz tetkik nasip oldu. Bir gün evvel Pazartesi günü, mübarek Pazartesi günü biliyorsunuz Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselatu vesselam efendimiz Pazartesi dünyaya gelmişlerdir. Dünyayı şereflendirmişlerdir. Pazartesi. Pazartesi günü diyor Akşemseddin, sultanıma söyleyin gizlice, askerlere istirahat versin. Kimse bir tane ok atmasın, top atmasın. İstirahat. Herkes silahlarıyla meşgul olsun, bakım yapsın, bakım, bakım. Herkes silahını temizlesin, sakin, ses çıkmasın, sada çıkmasın. Bütün gece kimse uyumasın, herkes namaz, namaz, namaz, tereddüt namazına kalksın diyor. Kimse uyumasın gece. Salı sabahı şafaktan evvel erkence bütün askerler tekbir sesleriyle İstanbul'a hücum ettiler, tepih miyesler veriyor. Emir verilmiştir. Sultan Fatih aynen Akşemseddin'in talimatını harbi harfine vallahi uygulamıştır. Şimdi İstanbul'un fethine iştirak etmiş bulunan Akşemseddin'in büyük oğlu var. Akşemseddin Maneviyat Sultanı. Akşemseddin'in büyük oğlu, o da katılmış askerin içerisine. Ve şimdi o naklediyor, diyor ki, babamın Sultan Fatih'e verdiği talimattan haberim oldu ama yüreğim büyüyüp atıyordu diyor. Ya babamın söylediği gibi çıkmazsa, kainata rezil olursak ne olacağız dedim diyor. Korku, endişe sardı yüreğimi diyor Akşemseddin'in oğlu. Fırsatımı buldum, şafaktan epeyce zaman evvel, gece yarısından sonraydı, babamın çadırına yaklaştım diyor. Babam Akşemseddin'in çadırına yaklaştım, bakayım ne oluyor, ne hadise var. Manzara ne? Baktım nöbetçiler, dikilmiş diyor. Kapıda duran kardeşimiz o parlayan şey kalmış. Tam çadırın yanına yaklaştım diyor. Nöbetçiler bekliyor. Çadırın içine kimse sokulamıyor. Ben oğluyum, evladıyım dediysem de diyor kimse müsaade etmedi.

  • Babam tembih etmiş kimseyi çadırına yanaştırmayın. Bir fırsatını buldum diyor. Nöbetçilerin arasından sızdım. Çadırın yanına geldim, çadırın bir ucundan kaldırıp içeriye baktım ki diyor, babam seccadeyi, üzerinde namaz kıldığı seccadeyi bir kenara atmış, kupkuru yere alnını koymuş, gözünden akan yaşlar vallahi topuğundan akıyor diyor, yalvarmış, sarığını kaldırıp atmış, sarığını bir tarafa çıkmış ve yalvarıyor, Allah'ım arşın altında, Habibim Muhammed Mustafa'yı ve beni mahcup etme diyor. Feryad içinde saçları gözyaşıyla sulanan çamura batmış, yüzünü tanıyamadım babamın diyor. Pençe pençe dolanmış, düşmüş, toslu bir tarafa, sarık bir tarafa, her şey bir tarafa, yamanmış arzın üzerine bir feryad içinde bağırıp çağırıyor, Allah'ım bizi mahcup etme diyor. Baktım İstanbul'un surlarında hiçbir hareket yok. Askerlerin tekbir sesleri başladı. Çadırın tekrar ucunu açtım, baktım ki babam çamurlu ellerini gözyaşlarıyla ıslanan çamurlarla yüzüne sürüyor. Ya Rabbi bize tepki nasip ettiğin için sana hamdü sena olsun diyor ve dua ediyor. İstanbul sulağa battım ki Ulubatlı Hasan cihat bayramı tutmuş ortaya. Ve fetih miyesler olmuştur.
  • Öğleye doğru akın akın İslam askerleri İstanbul'a tohumuşlar ve İstanbul teslim olmuştur. İçeriye girerken İstanbul'a Bursalı Ahmet Paşa diyor ki menkıdesinde, Sultan Fatih'le göz göze geldim diyor İstanbul'a girerken. Sultanım memnunsunuz değil mi? Memnunsunuz değil mi dedim diyor. Evet tabii memnunum ama senin düşündüğün gibi değil dedi diyor Ahmet Paşa. Ben İstanbul'un fethedildiğine değil hocam ve sultanım Akşemseddin'in mahcup olmadığına seviniyorum dedi diyor. Allah bizi mahcup etmedi. İstanbul'a girdik. Şükür secdelerine uzana huzana ve içeriye en beyaz bir atın üzerinde küheylan, 22 yaşındaki arşın üzerinde en ağır bir kumandan o gün, Sultan Fatih, 22 yaşında delikanlı. İstanbul'a girişte Patrikler, papazlar, cümle erkanı Hristiyan-ı Yan, çiçeklerle, altınar anahtarlarla Sultan Fatih'i karşılamaya gelmişlerdir. Şehir teslim oluyor. Gelmişler, cübbeli cübbeli papalar, patrikler neyse, kapının ağzında, İstanbul'a giriş noktasında, bembeyaz bir atın üzerinde, 22 yaşında delikanlıyla karşı karşıya gelmişler. Ama hemen sağ tarafında yanı başında sakalı göğsüne kadar uzanan bembeyaz nur saçlı Akşemseddin'i de görmüşler. Acaba İstanbul'u fetheden Fatih bu yaşlı ihtiyar mı, bu genç delikanlı mı diye merak etmişler. Karar verememişler. Olsa olsa bu yaşlı ihtiyar olur. Delikanlıların kârı mıdır demişler. Bu ihtiyardır Fatih. ellerindeki çiçekleri vesair şeyleri Akşemseddin hazretlerine götürmüşler.

  • Al, şehri sana teslim ediyoruz ey Fatih demişler. Akşemseddin gözünün ucuyla ben Fatih değilim, Fatih şu atın üzerindeki 22 yaşında kartal bakışlı Sultan Fatih'tir demiştir. Ona verin götürün. Emanetleri ona getirdikleri zaman, Sultan Fatih, bir hale duraklamış, şehrin altın anahtarlarını ve emanetleri bana vermeyin, ben her ne kadar askeri sahada, maddi planda Fatih isem de, esas İstanbul'un Fatihi, hocam Akşemseddin'dir, ona teslim edin demiş. Ve ona teslim etmiştir. İstanbul'u, hangi ruhun zapt ettiğini anlıyorsunuz. Ne zaman bu tavrımızı değiştirdik, ne zaman bu hakikatten vazgeçtik, ne zaman ehlullahı, ne zaman Kur'an-ı Kerim'i, ne zaman İslam âlimlerini, ne zaman İslam ilimlerini terk ettik, o günden beri mahkûmuz ve perişanız! Şekil itibariyle, İstanbul'un fetih şeklini, Taklit etmek, merasim, bir takım kutlamalar, bunlar hiçbir şey ifade etmez. İstanbul'u zapt eden, İstanbul'u tet eden ruhu kavramak lazımdır. Hangi ruh teslim almıştır? Evet. Sonra, aynı gün, ikindi namazını Ayasofya'da kılmışlardır Sultan Fatih. İkindi namazı, aynı gün, Bütün Hıristiyan unsurlar, canlarını kurtarmak için korkularından, daha evvel de İstanbul'u bir başka Rum hükümdarı işgal etmiş, öldürmedik can bırakmamış. Sultan Fatih'i de öyle zannetmişler. Zavallılar, Sultan Fatih ferman çıkarıyor. Hiçbir kadına kimse el sürmeyecek. Hiçbir çocuğa dokunulmayacak. Yaşlı ihtiyarlara Kiliselere girmiş ve sığınmış olan, hiç kimseye silah çekilmeyecek, kimse dokunmayacak. Ve kimsenin canına, malına, ırzına kimse dokunmamıştır. Ayasofya'ya sığınan herkes serbest. Eline, köyüne, isteyen her yere gidebiliyor. İslam hâkim olmuştur artık, korkusu yok ki onun. İslam'ın hâkim olduğu yerde sulh olur, saadet olur, Hakikat herkes kendi yerini bulur ve bilir. Ayasofya boşaltılmış ve ikindi namazını Ayasofya'da kılmışlardır


  • Sultan Fatih. Hemen secdeye gitmişlerdir. Menakibin tespit ettiği şeyleri biliyorsunuz. İkindi namazını kılmaya durdukları zaman emir-i müminin olan Sultan Fatih bütün askerlere, bütün gazilere, bütün alimlere, bütün ehlullaha namazı kendisi kıldırmış, tekbirle olarak namaza girmiştir. Namaza giriş tekbirini biliyorsunuz. Eller kulaklara kadar kalkar ve Allahu Ekber sadasıyla tekbir alırlar. Tekbir almak suretiyle Sultan Fatih namaza durmuştur, alışılmış şeklin dışında bir iş yapmıştır birden. Elleri göbek altında bağlı iken, Birkaç dakika sonra ellerini bırakmış, tekbir almıştır ikinci defa. Tekrar ellerini bağladıktan sonra üçüncü defa, üçüncü tekbiri almış tekrar. Allah Allah! Bir şaşırma mı var, bir yanılma mı var? Bayram namazı değil, bir şey değil bu. Tekbir neden tekerrür ediyor? Namazdan sonra merakla, endişeyle Sultanımız Efendimiz niçin Namaza giriş tekbiri bir defa olduğu halde, neden üç defa tekrar ettiniz dediklerinde, bir gaye için, bir dava için demiştir. Tekbir alıp namaza durduğum zaman,

  • Allah'ım, İstanbul'un fethini bize nasip ettin, fakat senin Kabe'ne, senin Beytullah'ına, Mescid-i Haram'a perde olmasın, bizim gözümüzü bağlamasın İstanbul, önünden eşyayı, maddeyi, mesafeyi, dağları, denizleri kaldır, Kâbetullah'ı göreyim Ya Rabbi, dedin. Fakat müyesser olmadı, diyor. Tekrar tekbir aldın, yeniden sığındın Allah'a. İstanbul'u perde yapma Ya Rabbi, Kâbetullah'ı göster, kıbleyi karşıma çıkar, tekbir alayım, dedin. İkinci defada bir şeyler oldu, üçüncüsünde mekan, mesafe kalktı, kayboldu. Beytullah, Siyah örtüsüyle karşıma dikildi ki ondan sonra tekbir aldım diyor Fatih. İstanbul'u fetheden ruhu anlayın. İslam'ı hakim kılma gayreti olmayanların hiçbir fetihte nasibi yoktur. Fetih nerede? Fatih nerede? Okullardan Kur'an-ı Kerim'i kaldıralı tek bir nesil yetiştiremediler. Bir tek nesil.

  • Göstersinler bakalım. Mekteplerden Kur'an-ı Kerim'i kaldıralı, İslam imanını ve İslam ahlakını, İslam ahkamını kaldırıcıtları günden beri bir tek insan yetiştiremediler. Fatih nesilleri de, fatihleri doğuracak olan bir tek kadın koymadılar. Hepsini şehvetin, hepsini zinanın ve fuhşun zebulu hâline getirdiler. Nerede sultan fatihleri doğuracak kadınlar? Bacağına geçirdiği daracık kot pantolonuyla, şehrin gıcıkmanlarla akşama kadar şehvet arayan kadınlar mı fatihleri hayata getirecekler? Deniz kıyılarında şehvetten başka bir şey görmeyen, hayvani duygulara çalkalanan adil kadınlar mı fatih yetiştirecek? Sırtına kadar soyunup televizyon aynasında yüz binlerce gafilin alkışlar arasında insanları hayvanlar gibi eğlendiren şampözler ve dansözler mi Fatihler meydana getirecek? Kim getirecek? Neslimizi harap etmişlerdir bizim. Bizi fethin ruhundan koparmışlardır. Kur'an'ı kaldırıp atmışlardır. Hangi Fatih'ten bahsediyorsunuz?
  • Kur'andan başka bir gayesi olmayan Sultan Fatih, 22 yaşında Bizans'ın binlerce yıl sökülüp atılmayan surlarını söküp atıyordu. Üç kıtaya hükmediyorlardı. Ama Kur'ansız bir hayat kuranlar, şimdi üç tane anarşistle başa kalkamıyorlar, başa çıkamıyorlar. Benim cebdim üç kıtaya hakimdi, bunlar üç tane serseriye hakim olamıyorlar. Nerede Fatih'ten, nerede Fetih'ten bahsediyorlar? Bunların Fatih'ten ve Fetih'ten bahsetmeye ne hakları var? Hangi Fetih'ten bahsediyorlar? İşte aziz ve asil kardeşlerim, Fethin ruhu burada düğümleniyor. Kur'an-ı Kerim ile kaynaklanıyor. Kur'an-ı Kerim'le kaynaklandığına dair Molla Cami hazretlerinin tespit ettiği bir hususu da haber vereyim. Molla Cami, İslam âleminin büyük âlimlerinden, yeryüzünün büyük ağırlıklarından mübarek bir insan. Aynen şöyle Şöyle buyuruyor. Kur'an-ı Kerim'de medhü sena edilen bir belde var. Beldetün tayyibetün ve Rabbün gafûr. Sadakallâhu'l-azîm. Belde, memleket demek. Belde. Belediye kelimesini buradan kullanıyoruz.

  • Belediye, beldeden geliyor. Beldetün tayyibetün. Yeryüzünde o kadar güzel bir memleket var ki, Kur'an tabiri, tayyibe, tayyip, çok güzel demek, çok tatlı, herkesin iştahını kabartan bir yer, herkesin hoşlandığı bir yer, tayyip, tayyip, herkesin hoşlandığı, arzu ettiği şey demek, beldetün tayyibetün, bütün dünyanın dikkatini çeken, iştahını çeken belde, beldetün tayyibetün. Bunu üzerinde durmuş Molla Camii Hazretleri, aynen Belbek'in, Tayyibek'in kelime-i Kur'aniyesindeki kelimeleri Eccet harfleriyle hesaplıyor, Hicri olarak tam Sultan Fatih'in İstanbul'un tarihiyle aynısı çıkıyor. Tarih çıkıyor. Tam manasıyla Hicri tarih üzerine Sultan Fatih'in İstanbul'u fetih-i tarih ile, o tarihi rakam ile, Deldetün, Tayyibetün ayet-i kerimesinin ebced hurufuyla karşılığı aynı karşı karşıya geliyor ve İstanbul'u fethine aynı tekabül ediyor. Ne diyorsunuz? Kur'ansız fetih olur mu? Kur'ansız Fatih yetişir mi? Kur'ansız İslam hayata hakim olur mu? Kur'ansız namaz olur mu? Kur'ansız hayat olur mu? Kur'ansız mektep olur mu? Kur'ansız memleket olur mu? Kur'ansız beşer hayat ıslah olur mu? İşte, aziz ve asil kardeşlerim, bu noktada ittifak etmemiz ve Sultan Fatih'in dayandığı fetih kaynaklarını görmemiz lazımdır. Şimdi, Sultan Fatih'in aynı dava üzerindeki gayesi ve gayreti kesilmemiştir. Doğu Roma İmparatorluğu yıktıktan sonra İtalya'da Batı Roma İmparatorluğu üzerinde de aynı planları hazırlamış ve Katolik dünyasını da teslim almaya karar vermişti. Eski Vezir-i Azamlardan Gedik Ahmet Paşa'yı, Şimdi İstanbul'da Gedik Paşa dediğimiz Gedik Ahmet Paşa'yı ordu kumandanı tayin ederek İtalya'nın üzerine asker sevk etmiş ve o İtalya haritasını hatırlarsınız çizmeye benziyor. O çizmenin topuğundan yakalamış Otranto limanına 14 bin asker çıkarmıştır. İtalya'ya İstanbul'dan sonra. İtalya'da Roma'daki Papa o günkü Papa korkusundan tacını tahtını bırakarak Fransa'ya Paris'e kaçmıştır.

  • Eyvah! Hristiyan dünya çöküyor demişlerdir. Çöküyor demişlerdir ve korkuya endişeye düşmüşlerdir. Derhal Sultan Fatih'in hayatını ortadan kaldırmaya kalkmışlardır. Ve Sultan Fatih tam 15 defa zehirlenmiştir. 15 defa! Zehirlenmiştir. Hiçbirisinde de muvaffak olamamışlardır. Neticede Müslüman olmuş görünen Sultan Fatih'in sarayında hususi hekimlik yapan Yakup Paşa namındaki yenedikli kafir bir Yahudi'yi kandırmışlar. Sen Sultan Fatih'i zehirlersen sana bugünkü rayişle 1 milyar 450 milyon para vereceğiz demişlerdir. Ve bu kâfir Yakup Paşa, asıl ismi Lakopo ismindeki bu melun, Sultan Fatih'i bir kahveyle zehirlemiş, büyük sultanın, cihana sığmayan sultanın ciğerleri parçalanmak suretiyle ağzından kemik kemik dikilmiştir. Ve Fatih ruhunu teslim etmiş, askerler bunun farkına vararak Yakup Paşa, harca ederek öldürmüşlerdir. Neticede bütün Hristiyanlık dünyası bayram etmeye kapmış, bütün İtalya toplar atarak günlerce şenlik yapmış, Roma'da Papa bütün Avrupa çiğilselerinde üç gün üç gece devamlı çanlar çaldırarak, Fatih öldü diye şenlikler ve şükür hainler yapmışlardır. O günden beri ehl-i kifir bayram ediyor. Böyle bir Fatih çıkmasın diye çalışıyorlar. Böyle bir Fatih yetişmesin diye bize hiçbir şey vermediler. Ve bizim kaynaklarımızı kuruttular. Bizim menbaalarımızı kuruttular. Eğitim sistemlerimizi decemere ettiler. Bütün hayat haysiyetlerimizi yıktılar. İnsanın aslı maymundur diyerek Fatih yetişmesin diye, hayvan yetişsin diye felsefeyi maymun olarak aldılar. O günden bugüne ne insan yetiştiği ne Fatih memlekette, milli eğitim sisteminin planladığı okullardan, mekteplerden, sonunda insan değil, bilgini parçalayan, vahşi, eşkıya güruhu, anarşist ve teröriste çıkmaya başlamıştır. Bugün hasbelkader,

  • Mehmetçik dipçiğini çekip alsa mektebin kapısında, hiç okuyamayacaktır. İnşallah, bütün bunlara rağmen, bu millet aslına dönecek ve fatihini bulacaktır inşallah. Fatihini bulacak yeniden. Kur'an'a dönecek yeniden. İslam hakim olacak yeniden. Ve yeryüzünde Allah'ın hükmü getirecek yeniden. Ve Müslümanlar inşallah çalışıp devam edecek yeniden. Şuurumuzu toplayacağız yeniden. Haysiyetimizi bulacağız yeniden. İslam'a döneceğiz yeniden. İnşallahü teâlâ. Kardeşlerim fazla uzatmayayım. Allahü teâlâ nasip ederse, Önümüzdeki hafta içinde, bizim müftülüklerimizin müsaadesiyle, gideceğimiz yerlerin de din görevlilerinin tertibiyle, davetiyle, Perşembe günü Allah nasip ederse, Düzce'de büyük bir konferans hazırlayacağız. Düzce'de Perşembe günü. Cuma günü buraya yetişeceğiz, eminimle. Cuma ertesi ayın yedisi, Gölcük din görevlerin daveti üzerine, Gölcük'te belediye yazlık sinemasında büyük bir cemaate konferans arz edeceğim yine 7 cumartesi günü önümüzdeki hafta. Pazar günü de yine

  • Karamürsel civarında olacağım. O kısmı şöyle emridi maruf ile tebliğat irşad ile dolaşıp yeniden döneceğim. Gelecek pazarda bulunamayacağız. Siz de biraz istirahat edin. Ben istirahate vakit bulamam. Dolaşmamız lazım. Siz de hususi işlerinizi, ahvalinizi biraz dinlenin, yapın. daha sonraki pazar buluşmak suretiyle yeniden derslerimize biiznillah devam edeceğiz. Günümüzdeki hafta değil de daha sonraki pazar, yeniden tekrar toplaşmak ve buluşmak üzere, Ya Rabbi günahlarımızı affeyle, Ya Rabbi kusurlarımızı mağfiret eyle,

  • Ya Rabbi bizi huzuruna kabul ettiğin cennetine de layık eyle, İstanbul'u fetheden Fatih hürmetine, İstanbul'u tepeden askerler, ehlullah, evliyaullah hürmetine bu niyete yeniden tetihler rasul eyle. Kur'an-ı Kerim'i bizlere hakim eyle. Dikleri ve bizim idarecilerimizi Kur'an-ı Kerim'in ahkamına mahdum eyle. Alem-i İslam'a fırsat ver Ya Rabbi. Alem-i İslam'a imkan ver Ya Rabbi. Alem-i İslam'a zafer ver Ya Rabbi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tağuta belli şartlarda muhakeme olunur.

Fıkıh usulüyle ilgili soru ve cevapları. Fıkıh Usulu